MÜBADELE GÖÇMENLERİ ( Çile çiçekleri )
MÜBADELE GÖÇMENLERİ (Çile çiçekleri)
İstiklal Savaşından sonra Lozan'da 30.Ocak.1923 tarihinde,Türkiye ile Yunanistan arasında bir sözleşme ve protokol imzalandı.Bu sözleşme ve protokol "Türk-Yunan nüfus mübadelesi'ne ilişkindi.Buna göre 1.Mayıs.1923 tarihinden başlayarak,Türk topraklarında yerleşmiş Rum-Ortadokslar ile Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman Türkler zorunlu göçe tabi tutuldular.
Benim de babam Hüseyin Mazlum 1924 yılında Selanik'in kuzeyinde Karacaabat bölgesindeki Sıbiska (Arıdaıa) köyünden Gülcemal vapuru ile Tekirdağ Limanına getirildi.Babası Süleyman askerliğini yaparken bir tünelde tren çarpması sonucu şehit olduğu için 8 yaşında amcası himayesinde gelebildi. Yunanistan'dan göç eden 500 bin Müslüman-Türkün büyük bir bölümü Trakya'ya ve bu arada Edirne'ye yerleştirildi. Büyük göçlerin üzerinden 76 yıl geçti.Evini,toprağını bırakıp,bin bir cefa ile yollara düşen,geldikleri yerlere uyum sağlamak,nafakalarını çıkarabilmek için bin bir türlü çileler çeken o insanların şimdi, yurdumuzda çocukları ve torunları yaşıyor. Ben de onlardan birisiyim. Okuduğum kitaplardan,dinlediğim anılardan, Yunanistan'dan gelen Müslüman-Türklerin de Türkiye'den giden Ortadoks-Rumların da çok çileler çektiğini anladım. Okurken, zaman zaman gözyaşlarım kitap sayfalarını ıslatıyordu, kendimi alamıyordum.Onun için o büyük göçü yaşayan insanların hepsine, Türküne de Yunanına da ben ÇİLE ÇİÇEKLERİ diyorum. Bazıları yollarda soldu, atıldılar. Bazıları da yeni topraklarında yeniden açıp çoğaldılar. İşte o çile çiçeklerinin, çocuklarından torunlarından çevremizde yaşayan binlerce insan var. Onlara, dedelerinin, ninelerinin ana ve babalarının ne zorluklarla buralara gelebildiğini, bugünlere ne zorluklar içinde gelindiğini anlatmak istiyorum.
NÜFUS MÜBADELESİNE NEDEN GEREK DUYULDU
Yunanlılar savaşı kaybettiler. Bu yenilginin ardından Türkiyeli Rumlar, önce Ege ve Marmara kentlerinden sonra da Trakya ve Karadeniz kentlerinden Yunanistan'a göç ettiler.Bu göç değil büyük bir kargaşa içinde kaçıştı.Deniz,kara ve demiryolu aracı olarak ne buluyorlarsa onunla kaçıp kurtulmaya çalışıyorlardı.Başta İstanbul ve İzmir olmak üzere birçok kıyı kentinde yığılmalar oldu.Sağlık,beslenme ve barınma sorunları çözülemiyordu.Samsundan Trabzon'a kadar uzanan kıyı şeridinde 30 binden fazla insan toplandı.Yunanistan'dan gelen vapurlar 2 bin kişilik gruplar halinde onları taşımaya çalışıyordu. Trakya'da ise yola düşen Rum göçmenler tren istasyonlarına, Tekirdağ Limanına yığıldılar. Vapurlar hiç durmadan Tekirdağ-Selanik arasında göçmen taşıyordu. Karayoluyla ulaşım daha kolay olduğu için bazıları da at arabaları, kağnı arabaları ile Yunanistan'a geçiyordu. Yenilgiden sonra bir ay içinde Yunanistan'a göç eden Rumların sayısı 650 bine ulaştı. Savaş ekonomisi ile tükenmiş olan Yunan hükümeti, gelen Rumlara barınacak yer gösteremiyor, yiyecek ve giyecek veremiyordu. Kiliseler, okullar doldu. Kış mevsimi gelmişti. Göçmenler üstü başı paramparça yalınayak ve aç olarak sokaklarda yatıp kalkıyorlardı. Geceleri yerli halkın kapılarını çalarak bir parça ekmek için, ısınmak için yalvarıyorlardı. Bazı göçmenler yerlilerin kapılarını kırarak zorla evlere sığınıyorlardı.
Bu şartlar altında Müslüman Türklere baskılar yapılmaya başlandı. Türklerin göç etmesiyle yerlerine Rumların yerleştirilmesi isteniyordu. İşte bu koşullar altında her iki ülkenin de menfaatleri düşünülerek Lozan'da 30.Ocak.1923 tarihinde "Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi ve Protokolü" imzalandı. Mübadele, İstanbul'da oturan Rumları ve Batı Trakya'da oturan Müslümanları kapsamıyordu.
MÜBADELE, İMAR VE İSKÂN BAKANLIĞI KURULUYOR
Osmanlı Devletinde 1877–1878 Osmanlı-Rus harbi ile 1912–1913 Balkan Harbi sonucunda önemli göç olayları yaşandı. O yıllarda göç edenlerin yerleştirilmeleri bazı komisyonlar tarafından yürütülmüştü. Daha sonraki kurtuluş savaşı yıllarında, işgal edilen yörelerden iç bölgelere kaçan nüfusun buralarda yerleştirilmesi işiyle Sağlık Bakanlığına bağlı olan Muhacirler Müdürlüğü ilgilenmişti. Fakat artık bundan sonra daha örgütlü, daha kapsamlı ve daha yetkili bir kuruluşa ihtiyaç vardı. Çünkü yarım milyon insan yerleştirilecekti. Aksi halde örgütsüz bir ortamda göçmenler çok büyük perişanlıklar içinde kalırlarsa toplulukta derin yaralar açılabilirdi. Daha önceki yıllarda bakanlıklar ve müdürlükler arasındaki lüzumsuz yazışmalarla büyük gecikmeler olmuş ve göçmenler perişan durumlara düşürülmüştü. T.B.M.M de yapılan müzakereler sonunda Tunalı Hilmi beyin 132 arkadaşı ile verdiği önerge 13.Ekim.1923 tarihinde kabul edildi. Böylece "Mübadele, İmar ve İskân Bakanlığı" kurulmuş oldu. Türkiye'de eğitim politikasının saptanmasında, örgütlenmesinde de büyük emeği bulunan Mustafa Necati bakan olarak atandı. Görev süresi için Bakanlığın merkezde ve taşrada örgütlenmesinden yasal düzenlemelere kadar çok başarılı çalışmalar yaptı.
GÖÇMENLER TÜRKİYE'YE NASIL TAŞINDI
Yunanistan'da yaşayan Türkler baskı altında olduklarından göçün resmi takvim başlamadan kıyı kentlerine yığıldılar. Devletimiz Hilal-i Ahmer (Kızılay) cemiyetine parasal yardım yapıyordu. Parasal yardımla güçlenen cemiyet yollara düşmüş olan bu insanlara yardım etmeye çalışıyordu. Bir taraftan da Dışişleri Bakanlığı Yunan Hükümeti ile görüşerek, sahillere doğru akan göçü düzenli hale getirmeye çalışıyordu.
İşte bu koşullar altında yeni kurulan bakanlığa büyük işler düşüyordu. Bakan Mustafa Necati'nin elini çabuk tutması gerekiyordu.
İlk iş olarak taşıma araçlarının kararlaştırılması gündeme geldi. Taşıma işini deniz yoluyla yapmak her yönü ile avantajlı ve pratik görülüyordu. Çünkü halkın büyük bir bölümü liman kentlerine yığılmıştı. Üstelik iki ülkenin coğrafi konumu dikkate alındığında deniz ulaşımı daha kestirme ve kolay olacağı gibi daha az masraflı olacaktı. Bütün bu nedenler dikkate alınarak vapur şirketlerine ihale açıldı. Yunanistan'dan gelecek olan Müslüman göçmenler Selanik, Kalikratya ve Kavala'dan alınarak Tekirdağ, İstanbul, Mudanya, Zonguldak, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, İzmit, Gelibolu, Bandırma, Burhaniye ye taşınırken, Girit ve Kandiye ‘den alınan Müslüman göçmenler ise Mersin, Silifke, Marmaris, Bodrum, Güllük, Ayvalık, Çanakkale ve Erdek iskelelerine taşınacaktı.
Bu taşımayı kabul eden vapur şirketi ayrıca teminat mektubu verecekti.Teminatın kabul edilmesinden bir hafta sonra istenilen iskelelere 4 büyük vapur göndermek zorunluluğu vardı.
Hazırlanan taşıma yönetmeliğine göre;
1-Taşıma ücretini göçmen kendisi verecek,ancak parasını ödeyemeyenlerin taşıma ücretini devlet karşılayacak.
2-İnsanların dışında hayvan ve eşya için ayrı ücret tarifesi uygulanacak.
3-Taşıma sırasında vapurda göçmenlerin dinlenmesi için gerekli şartlar hazırlanacak.
4-Vapurlarda tatlı su depoları bulunacak.
5-Elde edilecek gelirin % 20 si Hilal-i Ahmer'e bağışlanacak.
6-8 yaşına kadar olan çocuklardan ve 100 kiloya kadar olan eşyalar için nakliye ücreti alınmayacak.
Yönetmelik buna benzer birçok maddeleri içeriyordu.
Açılan vapur ihalesine İtalyan, Yunan, Ermeni ve Türk vapur birlikleri katılmıştı. Vapur tonajı yüksek, taşıma koşulları daha uygun olduğu için ihaleyi İtalyan Lloyd.Tristino Vapur Kumpanyası kazandı.
Harpten çıkmış olan bir ulusun toplumsal değer ölçüleri ve olaylara bakışı haliyle çok farklı olacaktı. Türk Vapurlar birliği dururken bir yabancı şirketin ihaleyi kazanması ülke içinde büyük bir tepki ile karşılandı. Zaten ulusal sermayemiz sınırlıydı. Böylece sermaye birikimimizin bir kısmı yurtdışına çıkacaktı. Üstelik yabancıların tercih edilmesi onur kırıcı bir davranıştı. Buna benzeyen birçok görüşlerle tepkiler geldi.
Türk Vapurlar Birliği reisi Suudi bey İstanbul Ticaret Odasında 23.Eylül.1923 de bu konuda bir konuşma yaptı. Daha sonra Hükümet Nezdinde birtakım girişimlerde bulundu. Daha sonra Ticaret ve Sanayi Odası Hükümete resmen başvurarak Türk Vapur Şirketlerinin yabancı şirketlere karşı korunmalarını talebetti. Bunun gibi çeşitli girişimler sonunda İtalyan şirketinin kazanmış olduğu ihale iptal edildi. İhale Seyr-i Sefain İdaresi ile Türk Vapurcular Birliğine verildi.
Bu idarenin tonajı 2000 den fazla olan 6 vapuru bulunuyordu.Diğer vapurlarının tonajı çok küçüktü. İşin gerçeği, ihaleyi kazanan Türk şirketler grubunun vapurları ile ihalesi iptal edilen İtalyan şirketler grubunun vapurları mukayese edilemeyecek kadar farklıydı. Bizimkiler eski ve geriydi. Bazı yük ve kömür gemileri bile yolcu gemisi haline getirilmişti. Aslında bu gemiler limanlara yığılmış yüz binlerce göçmeni sağlıklı şekilde taşımaya uygun değildi. Olan göçmenlere oldu. Çok kötü şartlar altında yolculuk yapan bu zavallı insanların bir kısmı hastalandı, yolda ölenler çoktu.
Babamla birlikte gelen bir büyüğümden dinlemiştim; yolculuk esnasında ölenlerin denize atıldığını söylemişti. Hatta bir taraftan denize atılma işi gerçekleştirilirken, vapurun diğer tarafında birtakım bağırışlar ve gürültüler çıkarılarak dikkatler başka yöne çekiliyormuş.
HİLAL-İ AHMER (KIZILAY) CEMİYETİ' nin Çalışmaları Müslüman Türklerin Yunanistan'daki evlerinden koparak Türkiye'ye gelişleri, üretici duruma gelene kadar geçen uzun zaman içindeki yaşamları birer dramdır, hazin birer öyküdür. Yaşanılan bu zorlukları, ağır yaşam koşullarını hafifletmek amacıyla, Hilal-i Ahmer Cemiyetinin yardımları unutulamaz.
Mustafa Necati'nin isteği üzerine Mübadele, İmar ve İskân Bakanlığı ile Türk Hilal-i Ahmer Cemiyeti arasında 6.Mart.1924 tarihinde Ankara'da anlaşma yapıldı. Devlet tarafından cemiyete parasal destek sağlandı. Yapılan anlaşma uyarınca; gerek Yunanistan'da gerekse Türkiye'de cemiyet, örgütünü güçlendirecekti. Göçmenlerin beslenme, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçları ve sorunları ile yakından ilgilenilecekti. Göç veren ve göç alan illere yetkileri geniş temsilciler gönderilecek, cemiyetin kapsamlı olarak örgütlenmesi sağlanacaktı. Selanik'teki bindirme iskelesinde bulunan iaşe teşkilatı geliştirilecek, fakir göçmenlerin beslenmesi, hastaların tedavisi için vapurlarda yiyecek ve ilaç bulundurulacaktı. Bunun için yardımcı personel ve sağlık personeli görevlendirilecekti. Cemiyet İzmir'de 20,Tekirdağ'da 25,Kalikterya'da 15, Ulukışla’da 30, Niğde'de 20, Mersinde 50, Kavalada 50, Samsunda 30 yataklı hastane kuracaktı. Ayrıca göç alan iller arasında 5 adet gezici doktor görev yapacaktı.
Hilal-i Ahmer Cemiyeti gerek yurtdışından, gerekse yurtiçinden yeterli parayı toplayamadı. Devletin yapabildiği kadar maddi yardım ve kendi bütçesinin elverdiği ölçüde yardımlarını devam ettirdi. Ankara anlaşmasında yer alan yukarıda saydığım işlerin birçoğu gerçekleştirilemedi. Yunanistan'da Müslüman Türkler baskı ve teröre maruz kalıyorlardı. Evlerinden kovuluyorlardı. Kayalar, Karacaova, Kozana gibi yerlerden baskı ve terörle kovulan Türkler Karaferye İstasyonuna kadar olan 40–65 km yolu yürüyerek geçiyorlardı. Buradan Trenle Selanik limanına ulaşılıyordu. Bu meşakkatli yolculukta önemli ölçüde sağlık sorunları yaşanıyordu.
Bu nedenle Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti ile ortaklaşa olarak İmdad-ı Sıhhiye Heyetleri aracılığı ile perişan durumdaki bu insanların imdadına koştu. Baştabip Mahir Bey ile birlikte 3 doktor, bir eczacı,12 memur ve hademeden oluşan Selanik İmdad-ı Sıhhiye Heyeti Kuruldu ve çalışmalara başladı. Bunu Hanya, Drama, Kandiye ve Kavala da kurulan heyetlerin çalışmaları izledi.
GÖÇMENLERE YER HAZIRLIKLARI
Mübadele, İmar ve İskân Bakanlığının çözmesi gereken en önemli sorunlardan birisi de, Türkiye’ye gelecek mübadele göçmenlerinin yerleştirileceği alanların en iyi şekilde belirlenmesiydi. Amaç Türkiye'ye gelen göçmenlerin yeni sosyal, kültürel yapıya, iklim şartlarına, meslek bilgilerine uygun alanlara yerleştirilmeleri, böylece topluma çabuk intibak etmelerinin sağlanmasıydı. Bunun için uzun uzun çalışmalar yapıldı. Bakanlıklar arasında komisyonlar kuruldu. Vilayetlere yazılar gönderildi, anketler düzenlerdi. Yanlış yerleştirilmeler sonucunda muhtemel olumsuzluklar üzerinde duruldu. Örneğin; Ormancılık ve odunculukla uğraşan halk, bağcılık ve bahçecilik gibi ayrı bir uzmanlık isteyen alanda yerleştirilirse aç kalıp sefalet yaşamaz mıydı?
Yerleştirilme öncesi bu gibi ayrıntılara kadar her şey düşünüldü. Tütüncüler, çiftçiler, bağcılar, zeytinciler mesleklerine ve önceki yaşam şartlarına en uygun olan alanlara yerleştirildiler. İller arasında en çok Edirne İline göçmen yerleştirilmesi yapıldı. Devlet İstatistik Enstitüsünün verdiği rakamlara göre, mübadele yoluyla gelen göçmenlerin 40.041'i Edirne'ye, 33.138'i Balıkesir'e, 32.075'i Bursa'ya, 22.237 ‘si Tekirdağ’a, 32.773'ü İstanbul’a, 31.867'si İzmir'e, 19.920'si Kırklareli'ne, 16.277'si Samsun'a, 15.530'u Kocaeli’ne, 15.668'i Niğde’ye, 11.872'si Manisa'ya yerleştirildi. Diğer küçük gruplar da muhtelif illere dağıtıldılar. D.İ.E verilerine göre Türkiye'ye toplam 456.720 göçmen getirildi. Mübadele, İmar ve İskân Bakanlığına ikinci bakan olarak atanan Refet Bey'in (Canıtez) vermiş olduğu bilgiye göre; bindirme ve yükleme ile indirme boşaltma iskeleleri arasında geçen süre içinde 269 kişi öldü. Misafirhanelere götürülüşleri sırasında ve misafirhanelerde 870 kişi, iskân edilişlerinden hemen sonra yaşamını yitirenlerle birlikte ölenlerin toplam sayısı 3.819'a ulaştı.
GÖÇMENLERİN YAŞAYACAKLARI YÖRELERE GÖTÜRÜLÜŞÜ
Göçmenler genellikle misafirhanelerde üç gün barındırıldıktan sonra önceden belirlenmiş olan yerlere götürülüyordu. Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti müfettişlerinden Dr.Haydar bey’in genel Merkeze gönderdiği l.Mayıs.1924 tarihli raporu, bu aşamada birçok sorunun yaşandığını gösteriyordu. Taşımalarda türlü aksaklıklar yaşanıyor, gecikme ve ertelemeler oluyor, bu nedenle de kentlerde yığılmalar görülüyordu. Gecikmelerden dolayı ayrılan evlere fuzuli işgaller oluyor, evler boşaltılana kadar göçmenler soğuk kış şartlarında camilerde-okullarda-meydanlarda bekletiliyor, bazen de başka yörelere sevk ediliyorlardı. Yeniden çıkılan yolculuklarda yorgun göçmenler yollarda perişanlıklar yaşıyordu. Bu yolculuklar bazen trenle bazen de yaya olarak gerçekleştiriliyordu. Birçok göçmenin eşyaları kayboluyor, konaklama Yerlerinde camları, kapıları kırık bir okulda birbirlerinin üstlerine istif edilircesine doldurulup bekletiliyorlardı.
İzmir"de yayınlanan Ahenk Gazetesi şunları yazıyordu".
Bir hükümet olurda bu zavallıların eşyalarını nakledecek bir vasıta bulamaz olur mu?
".... ne oluyor da bu kadarcık bir şey yapılmıyor? Ne oluyor da zavallı kardeşlerimizin düşman elinden kurtarabildiği beş parça eşyanın sirkat (hırsızlık)edilmesine meydan veriliyor"
GÖÇMENLERİN BARINMALARI VE TERKEDİLMİŞ EVLER
"Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi"ne ilişkin sözleşme ve protokole göre göçmenlerin, Yunanistan’da bıraktıkları taşınmaz mal bildirim belgelerinde gösterilen ölçüde ev, tarla ve bahçe gibi gayrimenkullerin verilmesi gerekiyordu. Savaş yıllarında meydana gelen yıkımlar, büyük yangınlar nedeniyle Türk halkı da felaketler yaşamış, bir kısmı da evsiz kalmıştı. Rumların Türkiye'yi terk etmeleriyle, bırakmış oldukları mallar, evler, bağlar, bahçeler ve diğer taşınmaz mallar, felaketzedeler, devlet memurları, subaylar, doğudan gelen göçmenler tarafından işgal edilmişlerdi. Bu nedenle akın akın gelen göçmenlere başlarını sokacak evlerin temininde güçlükler çekiliyordu. Önceden başlatılan ev onarımları ve yeni köylerin yapımı sürerken göçmenler o yörelere gelerek beklemek zorunda kalıyorlardı. Bu durum basında ve halk arasında büyük şikâyetlere ve eleştirilere neden oluyordu. Yetkili bakan Mustafa Necati bu şartlar altında kesin tavrını koydu. Bir konuşmasında şöyle diyordu;"mübadeleye tabi olan halkın hakkı olarak, bulduğum mahallelere muhacir koyarım. Her nerede muhacirin hakkı olan hane mevcut ise görevim oraya muhacir koymaktan ibarettir. Mesken buhranı, vesaire meselesi benim vazifem dahilinde değildir."
Göçmenlere nasıl ev ve gayrimenkul verileceğini gösteren kanun ve genelge şöyle hükümler taşıyordu, onlardan birkaç örnek vermek istiyorum:
1-Her göçmen ailesine, ailenin nüfusunu barındırmaya yeterli ölçüde terkedilmiş taşınmazlardan bir ev verilecektir.
2-Zorunlu kılınması halinde baba-oğul, kayınvalide-damat veya iki kardeş bir evde toplanabilecektir.
3-Her bir aileye en az birer dönüm tarla verilecektir. Arazilerin köye yakın olmasına dikkat edilecektir.
4-terkedilmiş evlerden fazla göçmen gönderilmişse bunlar diğer yörelere gönderilebilecektir. Yerleştirilecek göçmen köylerinden her birisinde, bir demirci, bir arabacı, bir marangoz, bir nalbant, semerci vs. sanatkâr ve esnafın yanı sıra birer de ilkokul öğretmeninin bulunmasına dikkat edilecektir.
5-Bunlara mesleklerine göre evlerinin yanı sıra dükkân araç gereç ve sermayeden başka çiftçilere verilen arazinin yarısı kadar arazi ve ağaç verilecektir. İskân komisyonları bu yasa ve genelge hükümlerine uygun olarak dağıtım yapılmasına gayret etmişlerse de uygulama maalesef istenilen şekilde olmamıştır.
GÖÇMENLERİN ÜRETİCİ DURUMUNA GETİRİLMELERİ
Göçmenlerin başlarını sokacak bir eve sahip olmalarıyla iş bitmiyordu. Üretmeleri, kendi nafakalarını kendilerinin çıkarmaları gerekiyordu. Devlet harpten çıkmıştı, uzun süre yardım yapacak hali yoktu. Devlet, ekonomisini güçlendirip başka hizmetlere yönelmek zorundaydı. Rumların Türkiye'den ayrılmalarıyla ekonominin birçok sektöründe boşluklar doğmuş çarklar durmuştu. Gelen göçmenlerin biran önce üretici duruma getirilerek çarkların döndürülmesi gerekiyordu.
Göçmenler sosyal ve kültürel yapılarıyla çok çeşitlilik gösteriyorlardı; kentli, kasabalı, köylü gruplar içinde çiftçiler, tüccarlar, sanatkârlar, işçiler vardı. Kısa zamanda onların şartlarına, özelliklerine uygun olarak üretim imkânları hazırlamak o kadar kolay bir iş değildi.
Ayrıca birçok aksilikler de yaşanıyordu. Yunanistan da tütün işi yapan bazı göçmen guruplarına zeytinlikler dağıtılmıştı. Veya tütüncülüğü bilen bazı gruplar bağcılığın yapıldığı yörelere yerleştirilmişlerdi. Buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Fakat çoğunlukla göçmenler kendi tarımsal uğraşılarını sürdürebilecekleri alanlara yerleştirildiler. Onlar için de birtakım olumsuzluklar doğdu.
Ekim sezonu geçtiği için hemen üretime geçemeyen guruplar oldu. Türkiye’ye geliş biçimleri, ortamı ve zamanı açısından ortaya çıkan sorunlar üretim sürecinin hızlanmasını engelledi. Göçmenlerin özellikle bağcılık, zeytincilik ve tütüncülük gibi tarım alanlarında çalışacakların ekim ve hasat mevsiminin gelip ürünün toplanmasına hatta bir ticaret malı olarak satılmasına kadar geçecek zaman içinde beslenmeleri ve diğer gereksinmelerini karşılayabilmek bile devlet için büyük bir yüktü. Maddi zorluklar nedeniyle sanatkârların tezgâhlarını kurarak üretime geçmeleri, iş kurmaları uzun süre gerçekleşemedi.
Göçmenlerin iaşesi devlet tarafından iki aylık süreyle sağlanıyordu. Fakat bu süre yeterli olmuyordu. Yoğun şikâyetler üzerine Başbakan İsmet İnönü meclise verdiği bir önergeyle iskân kanununun birinci maddesinin değiştirilmesini sağladı. Böylece göçmenler arasında yardıma ihtiyacı olanların, ürünlerini toplayıncaya kadar beslenmeleri devlet tarafından sağlanacaktı. Yetimler yetiştirme yurtlarına, dul ve hastalar da darülacezeye gönderilecekti.
Göçmenlerin Türkiye'ye getirilmesiyle iş bitmiyordu. Onlara üretim araçları temin etmek, kredi sağlamak, teknik bilgi için okullar açmak, ürünlerine pazar bulmak hükümeti bekleyen önemli görevlerdi. Ancak bunlar sağlandıktan sonra göçmenlerin yerleştirilmesi işi tamamlanmış olacaktı.
(1924 – 2007) BU GÜNLERE GELEBİLDİK
Büyük göçten günümüze tam 83 yıl geçti. O zor günleri görmüş olanlardan yaşayan çok az insan kaldı. Hâlbuki daha 5 yıl öncesine kadar onlardan bazıları ile karşılaşabiliyordum. Bazıları çok yaşlı ve hasta olduğu için evlerinden çıkamıyordu. Onlar hep babamın göç arkadaşlarıydı. Yunanistan'da bıraktıkları köylerini, evlerini, bahçelerini ve çocukluk anılarını hayal meyal hatırlayabiliyorlardı. Yunanistan'a, köylerine, mahallelerine gideceğimi bol bol fotoğraf çekerek resimler getireceğimi söylüyordum. Nasıl da seviniyor gülerek coşuyorlardı.
Babam gibi onlar da doğdukları, yaşadıkları yerleri tekrar, hiç görmeden göçüp gittiler. Hepsi memleket hasretiyle yanıyordu.
Yazan : GÜNGÖR MAZLUM
KAYNAKÇA
1- Büyük Mübadele - Kemal Arı - Tarih Vakfı Yayınları
2- Benden Selam Söyle Anadolu’ya – Dido Sotiriyu - Alan Yayıncılık
3- Göç - Küçük Asya Araştırmalar Merkezi - İletişim Yayınları
4- Aşkın Samatyası Selanik"te Kaldı - Sergun Ağar - Can Yayınları
5- Viran Dağlar - Necati Cumalı - Çağdaş Yayıncılık
6- Mekadonya Eşkiyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi - Tahsin Uzer – Türk Tarih Kurumu
7- Mübadele Çocukları - Renee Hırschon - Tarih Vakfı yayınları